#On Beşinci Nüsha
Okumak, yazmak ve yaşamaya çalışmak üzerine yazdığım günlükler. Tarih 17 Ocak 2024.
Geçen hafta bazı sorunlar (sağlık, bezginlik, tembellik) nedeniyle günlükleri size gönderebileceğim formatta hazırlamaya elim değmedi. Dilim şişmiş, bu hafta hazırladım. Soranlara teşekkürler, kimler okuyor zaten görmüyorum sanmayın.
Sarıldım her birinize…
5 Ocak 2024 - Gece
Yaşlılığımı düşünüyorum. Saçlarımı uzatma sevdasına düşmüş olur muyum ya da boynuma bir fular takıp dışarı çıkmam yok mu... Hala bilekli spor ayakkabı giyer miyim, Çılgın Bediş'in dedesi gibi... Saçlarım yavaş yavaş beyazlamaya başladı, tamamen beyazlar mı... Köklerime bakıyorum, babama, dedeme... Tam bir beyazlık hali yok. Tatsız. Eşofman bağımlılığı yaşıyorum son dört aydır, işe güce giderken herhangi bir etkinliğe katılırken sürekli yumuşacık eşofmanımlayım. En son Tilbe Hoca gelecek diye pantelon giydim. Yaşlanınca da eşofman mı olur altımda...
Instagram reels'larına gebere gebere gülüyorum, o zaman da güler miyim... Gözlük ihtiyacım olacak mı... Şimdi bile epey huysuz sayılırım, giderek daha beter mi olur halim... Yazı yazmaya yeni başlamış çocukları kafam götürür mü, yaşlandıkça yeni öykücüleri takip etmeye başlar mıyım, Cortazar'la arama mesafe koyar mıyım bir noktada...
Hala Duman dinler miyim mesela yaşlandığımda ya da hoplamalı zıplamalı şarkılarda dans eder miyim... Bir tiyatro oyununun ilk gösterimine davetliydik dün, yaşlılığıma benzettiğim bir adam gördüm, bir ihtiyar. Fuları vardı, hani burnunun üzerine çekse tren soyabilecekmiş gibi bir fular. Seyrelmiş beyaz saçları vardı, tatsızdı, oturduğu yeri beğenmedi, gönlünü hoş etmek için yerini değiştirdiler. Benden de beklenebilecek bir hareket gelecekte.
Tabii önce o kadar yaşayacak mıyım... Sen peki, bu günlükler kitap olduğunda, biz bunları her hafta gelen maillerden takip ederdik diye anlatacak mısın 20 sene sonra?
10 Ocak - Öğlen
Bir sanat derneği kurma gündemimiz var. Kırsalda yaşayan çocuklara edebiyat götüreceğiz.
Edebiyat götürmek.
Aslında edebiyatın üstünde yaşıyorlar, evet. Onlara bunu fark ettirmeye çalışacağız. Bir tanesi fark etse büyük iş... Köy okulu da kalmadı artık, hepsi taşımalı eğitim kapsamında ilçelere geliyorlar. Soğuktan gevremiş kulaklarına ve ışıl ışıl parlayan gözlerine küçük bir umut bırakmaya gidiyoruz. Bakalım.
12 Ocak - Akşam
Lose Yourself takıntımız hayırlı olsun. Koşmak istiyorum introyu duyunca.
Sabahları koşuyorum, elektronik aletlere dokunmuyorum ilk iki saat, ama galiba koşarken bu şarkıyı dinleyeceğim artık. Zihnimiz bizden habersiz çalışıyor, buna emindir sanırım bilim ahalisi. Ben de sağlamasını yaptım. Benden bağımsız bir şeylerle bağlantı kuruyor sürekli. Yoksa Lose Yourself ne alaka... Ben klasik rock seven insanım. Grubun hepsi (ya da ben) ölmeden Pink Floyd'u da canlı dinlemek lazım. Ajandama aldım. 2024 içinde bir Pink Floyd konserim var.
Bir Pink Floyd'tur yaşamak.
13 Ocak - Gece
Selim İleri'den Mel'un Bir Us Yarılması'nı okuyorum bir süredir. Keşke ben yazsaydım dediğim kitaplar çok çıkmıyor karşıma ama bu onlardan biri. Böyle bir kitabı yazmanın belirli bir yaşı var. Bu benim için altmış beş gibi görünüyor.
Takvimler 2055'i gösteriyor. 2054 yılında ekonomi kendini yeni yeni toparlamış, Fenerbahçe de fena değil, teknik direktör olarak Arda Güler'i getirmiş yeni yönetim. Topçuluğu iyiydi, teknik direktörlüğü de umut veriyor. Şampiyonluk hasretine son verir umarım. Edebiyatımız da kendine gelmiştir biraz, kendimizden umutluyum. Otuz sene sonra daha çok gerçek eleştiri yazısı üretiyor olur edebiyatımız, içlerinden biri yakalar, kırk sene önce Selim İleri'nin yazdığı Mel'un Bir Us Yarılması kitabı yazara ilham vermiş olmalı... Röportajlarda sorarlar var mı böyle bir şey, diye. Yalan söylerim, yok canım ne ilgisi var, diye. Günlükleri karıştırıp bu satırları bulsunlar diye uğraştırmak isterim gençleri.
14 Ocak - Akşamüstü
Yoga çok iyi gidiyor.
Videolardan izliyorum, yapıyor insanlar. İyiler.
Benim devamlılık sorunlarım var. Geçen hafta bir kere gittim, bu hafta siftahım yok. Bacağımı neredeyse enseme koyuyor olabilmek aklımı başımdan almadı da kök çakra açma pratiğinden epey etkilendim. O hayali kırmızı top her nefes alışımda büyüyor da başıma kadar gidiyor ya, bir acayip deneyim. Hayali her şeyi sevmeye devam ediyoruz yani.
Bedensel hareket konusunda Sergen Yalçın ekolünü benimsiyorum.
Meditasyondaysa kendi tarzımı yakalamak üzereyim.
Hem her şeyiz hem de hiçbir şey.
16 Ocak - Akşamüstü
Bir buçuk senedir üzerinde çalıştığım romanın 16. Bölümünü yazdım. Geriye beş bölüm kaldı. Bir şarkının gitar solosu gibi bundan sonrası ve belki de nakarat bir tekrar daha... Bir karakter romanı oluyor. Sahtekar, yalancı, baba, zanaatkar, abisini özleyen bir kardeş, bir fedai bazen. Muhtemelen siz, en iyi senaryoda 3 sene sonra okuyacaksınız bu romanı. Bundan önce bitmiş başka bir romanım var çünkü basılmayı bekleyen. Olsun. Yazarın okurla yeni eserler üzerinden buluşmasının yavaşlığını kavradım. O yüzden masa başının dışında başka üretimler çekiyor canım.
Bir de küçük korkulara dair birbiriyle bağlantı hikayelerin olduğu bir dosya var kenarda. Onu da sıraya koyarsak sizin okumanız 5 seneyi bulur. 5 sene sonra da ben kırk yaşında daha da huysuz bir fert olurum ve yazdıklarımı beğenmem. İyi bir metin olmadığı için değil, seçtiğim konular şu anki beni ilgilendirdiği için. Kırk yaşında hala karanlıktan korkuyor olmam diye düşünüyorum. Belki de olurum, bilemiyorum... Üzdü.
O yüzden bir internet sitesi açıp parça parça orada yayınlayayım diyorum. Basılmaya hazır dosya çok olunca yazmayı bırakmak gibi kötü bir huy takılıyor çünkü peşime.
Öykü yazmak da uzun süreli bir tatmin yaratmıyor. Üstelik öykü yazdıkça öykü birikiyor. Varlık ve Post Öykü dışında başka bir dergiye gönderesim de gelmiyor. E ne oluyor o zaman, kitap olabilecek öyküler bana bakıp duruyor. Onları okumanız da sırasıyla gidersek 7 seneyi bulur. Yavaş. Çok yavaş.
Aklında şöyle bir soru canlanmış sevgili dostlarım için cevaplayayım... Ben hangi ara bu kadar çok şey yazdım, sonuçta ilk kitabım ağustos 2022 yılında çıktı. Yazdıklarımı paylaşmaya başlamam da çok yavaş oldu sevgili dostlar, her şey çok yavaş oluyor. Öykü kitabım için Ketebe ile sözleşme imzaladığım vakit, ilk romanımı çoktan bitirmiştim. Her gün yazdığım uzun bir dönem oldu, artık öyle değil ama o dönemde de epey iş birikti.
Yani masa başının dışında başka üretimler çekiyor işte canım.
Canınızın istediğini yapabildiğiniz bir hafta diliyorum hepinize.
Haftadan kalanlar…





Bu nüshanın sonu. Günlüklerde okuduklarınla ilgili konuşmak istersen bana yazabilirsin. Mail adresimi uzantısı dışında tahmin etmek zor değil.
asilcam@yahoo.com